11 Şubat 2020 Salı

FRİG VADİSİ


Aniden çıktılar tarih sahnesine; ne bir iz, ne de bir yazı bıraktılar geçtikleri yolların üzerinde. Bir ışık gibi bittiler Anadolu’nun orta yerinde. Güneşin kavurduğu sapsarı toprakları yeşile, dağı taşı anıta çevirdiler; çalışmak, üretmek ve aldıkları verim için şükretmekti bütün amaçları. Boz topraklardan koca bir krallık, yokluktan varlık, dağlardan tarih yarattılar. Efsanelere isimlerini, gizlere adlarını, dağlara inançlarını bıraktılar. Merak uyandıran söylenceler, hâlâ çözülememiş bir dil ve o dilin bir sanat eseri gibi üzerlerini süslediği anıtlar bırakarak çekildiler tarih sahnesinden. Onlar, binlerce yıl öncesinin Anadolu halkı, Dağlık Frigya’nın sakinleri Friglerden başkası değildiler…


“Makedonyalıların anlattıklarına bakılırsa Phrygialılar Avrupa’da yaşarken Brygler ismini taşırlarmış ve Makedonyalılarla komşuymuşlar. Asya’ya geldikten sonra isimleri de değişmiş.”1


Friglerin Anadolu’ya nasıl geldikleri büyük bir bilinmezken, Heredotos ve Strabon’un, kitapları vasıtasıyla sundukları bir iki ipucu ile yol bulmaya çalışan araştırmacılar, çalışmalarında kesin bir sonuca ulaşamasalar da Troia ve Gordion’da yapılan son dönem kazılarıyla, eskiçağ tarihçilerini haklı çıkaracak bazı kanıtlar elde ettiler. Buna göre, Makedonyalıların komşuları oldukları dönemde Brygler olarak anılan Frigler, Makedonya ve Trakya’dan göç ederek gelen Thrak boylarından birisiydi. MÖ 1200 yıllarında başlayıp, yaklaşık 400 yıl sürdüğü bilinen Thrak göçleri, Hitit İmparatorluğu’nun yıkılışıyla daha da hız kazanacak; önce Troia ve çevresini ele geçiren Frigler, yavaş yavaş Anadolu içlerine doğru ilerleyeceklerdi. Bu olasılık doğrultusunda Thrak boyu olduğu düşünülen Friglerin, Frigya’nın hâkim halkı olarak belirmesi ise MÖ 750 civarını bulacaktı.



“Anadolu’da, ilkçağ tarihinin aydınlık dönemi başlamak üzere iken, Phrygia’nın egemen halkı Phrygler olarak göründüler; özelliklerini az çok bildiğimiz Anadolulu Phryg uygarlığının ve tarihçesi üzerine biraz bilgi edinebildiğimiz Phrygia devletinin sahibi olarak, İÖ 750 dolaylarında ortaya çıktılar.”2


Üretim, Sanat ve İnançla Yükselen Bir Devlet


Frigler, Anadolu’ya ilk yerleştiklerinde, köy tipi basit bir yaşamı benimsemişlerken, zaman içinde, henüz nasıl ve ne zaman olduğu bilinmeyen bir şekilde, örgütlü bir devlet düzeni içinde yaşamaya başladılar. Siyasal düzenin varlığı dışında, Frigya’da belirleyici olan bir başka unsur da inanıştı. Dönemin önemli tanrıçalarından Kibele’ye, bu bölgede neredeyse tek Tanrı gibi tapınılıyordu. Frigya topraklarındaki ismi “Matar Areyastin” veya “Matar Kubileya-Kubeleya” olan Tanrıça Kibele’nin, yaşamın kaynağı, doğurganlığın ve bereketin kendisi olduğuna inanılırdı.


Matar Kubileya’ya duydukları derin bağlılık, sevgi ve saygı, onların ruhunda yatan sanatkârı da kamçılıyor; dağa, taşa ve orman içlerine yaptıkları tapınaklardaki ince işçilikleriyle, dönemlerinin ötesinde çalışmalara imza atıyorlardı. Tüm bunların temelinde, topraklarından fışkıran bereket yatıyordu elbette. Dağlık Frigya denilen bölgenin halkı, bu toprakları boşuna seçmemişti. Tarım ve hayvancılıkta ileri bir halk oldukları bilinen Frigler, bu alüvyonlu toprakların, tarım ve hayvancılık için elverişli olacağını elbette ki fark etmişlerdi.



Tüm çalışkanlıklarına rağmen, aldıkları ürünün nedenini Tanrıça’nın onları ödüllendirmesi olarak yorumlayacak kadar alçakgönüllü olan bu insanlar, aynı zamanda müzik konusunda da oldukça yetenekli kimselerdi. Pek çok müzik aleti geliştiren bu halk, özellikle flüt çalım teknikleri ve yetenekleri ile öylesine ün salmıştı ki bu yüzden, başka ülkelerde flüt çalabilen kişilere bile Frig isimleri verildiği söylenmektedir. Kral Midas hakkında çıkan söylencelerden birisinin müzikle ilgili olması da bununla ilişkilendirilebilir aslında.


Eskiçağ yazarlarının kaynaklarında, bağlık - bahçelik ve yeşil olarak adlandırılan Dağlık Frigya, günümüzde -yoğunluk Eskişehir olmak üzere- Afyon, Kütahya ve Eskişehir il sınırları arasında yer almaktadır. Çalışkan ve üretken olan bu halk, her ne kadar Thrak olduğu varsayılsa da Hitit uygarlığı üzerine yerleştiği için yüzyıllar içinde kendi kültürü ile Hitit kültürünün karışımı özgün bir kültüre ve uygarlığa sahip olmuş; yani Anadolulu olmuştur. Zamanla, bu uygarlık öylesine gelişmiş ve güçlenmiş ki eskiçağ yazarları yazılarında Frigya’ya yer verirlerken, ne kadar zengin olduğundan da bahsetmeden geçemez olmuşlar.   


Çoğunlukla tarım ve hayvancılıkla uğraşan nüfusun dışında, maden işçiliğinde de oldukça ileriye gitmiş olduğu bilinen Frigya’da, bu iş alanında da epey bir kişinin çalıştığı düşünülebilir. Ancak, bu tür işlerde halk mı, yoksa köleler mi çalıştırılıyordu, bilinmez; çünkü maalesef bu konu hakkında bilgi verebilecek bir ipucuna henüz ulaşılamadı.


Gordion ve Pessinus gibi iki bilinen ve önemli kente sahip olan Frigya’da halk, bu kentler dışında Dağlık Frigya olarak adlandırılan bölgede, genellikle ahşap ve kerpiçten yaptıkları evlerde yaşarlarken; tapınaklarını kayaların üzerine yaparak, kendi yaşamlarının değil inanışlarının kalıcı olmasını sağlamışlar. Pessinus ve Gordion kentlerinde yapılan kazılarda ise bu kentlerde devlet yöneticileri ve rahiplerin dışında, çoğunlukla aydınların, tacirlerin ve zanaatkârların yaşadığı; taştan veya tahta çerçeve içine oturtulan tuğlalardan yapılan evlerde oturmakta oldukları anlaşılmıştır.



Ünlü Kral Yolu’nun da üzerinden geçtiği Frigya, Gordion kentinden yönetiliyordu ve tarihe adını yazdırmış iki kral dışında bir isme rastlanmayan bu devletin varlığı, henüz kesinleşmeyen bir nedenle son bulurken, özellikle mimarlık, heykeltıraşlık ve müzik sanatındaki gelişmişlikleri ile Antik Yunan ve Roma uygarlıklarını etkileyen bir toplum olarak, tarih sayfalarındaki yerlerini aldılar.    


Midas’ın Kulakları ve Altınları     


MÖ 8. yy’ın ilk yarısında hüküm süren ve başkente ismini veren Kral Gordion, tahtı, efsanelerin merkezine oturacak oğlu Midas’a devredecek ve Frigya, Midas’ın egemenliği boyunca en parlak dönemini yaşayacaktır.


Kimi kaynaklara göre Midas, Gordion’un Thelmessoslu (Fethiye) karısından dünyaya getirdiği evladıydı. Midas, en büyük düşmanları olan Asurlularla barış yaparak, siyasal alanda başarısını kanıtlayan; barışçıl yöntemlerle, doğuda ve batıda sınırlarını güvence altına alarak halkı tarafından sevilen bir kral hâline geldi. Doğu ve güneydoğusunda varlık sürdüren Urartu, Suriye ve Asur, batısında ise Kıta Yunanistan ile ticari ilişkiler kuran ilk Demir Çağ Kralı olarak, ülkesini hem güçlendiriyor hem de sınırlarını genişletiyordu.


Gordion’da yapılan son kazılara kadar, antik Batı kaynaklarını temel alarak oluşturulan düşünceye göre, Frig Krallığı’nın politik gücünün MÖ 695 yılı civarında, göçebe Kimmer boylarının saldırısı ile ortadan kalktığına inanılıyordu. Bu düşünce doğrultusunda Frigler, belki de hiç beklemedikleri bu saldırı karşısında hazırlıksız yakalanmış ve başkentleri Gordion’un ele geçirilmesiyle birlikte, yaklaşık 100 yıl sürdüğü düşünülen ihtişamlı dönemlerinin sonuna gelmişlerdi. Kimmerlerin Gordion’u ele geçirmesi ve yakıp yıkması sırasında, Midas’ın bu yaşananları gururuna yediremeyip, boğa kanı içerek intihar ettiği de yine antik Batı kaynakları doğrultusunda kabul gören görüşler arasındaydı. Ancak, yapılan son çalışmalar, Gordion’daki yangın tabakasından elde edilen radyokarbon tarihinin Kimmer saldırılarının olabileceği tarihe denk düşmediğini göstermekte ve yukarıdaki varsayımı da çürütmektedir. Bugün Gordion’da bulunan anıt mezarın Kral Midas’a ait olduğu düşünülmekte ve bu mezarda bulunan kafatası üzerinde yapılan değerlendirmede ise Midas’ın boğa kanı içerek ölmediği, kafasının sağ tarafına aldığı darbe ile öldürülmüş olabileceği düşünülmektedir. Bu araştırma sonucunda, Frig Krallığı ve uygarlığı adına yanlış bir bilgi ortadan kaldırılırken, sırlar ve bilinmezlerle dolu bir halkın tarihine ilişkin soru işaretleri de arttırılmaktadır. Dolayısıyla, Kral Midas’ın ve Frig Krallığı’nın politik gücünün sona eriş zamanı ve nedenleri konusundaki bilinmezler, binlerce yıl sonrasında bile gizemini sürdürmeye devam etmektedir.      


Midas, bugün Frigler dendi mi akla gelen tek isim olmasını ise belki biraz da haksızlık içeren söylencelere borçlu. Hüküm sürdüğü dönem boyunca ülkesini zenginleştiren Midas’ın kendisi de zengin kral olarak biliniyordu ve değdiği her şeyi altına çevirme efsanesi de bu nedenle ortaya atılmış olabilir. Bu efsaneye göre Kral Midas, Şarap Tanrısı Dionysos’un “Ne istersen iste benden” teklifine, “Dokunduğum her şey altın olsun” diye yanıt vermiş; ama sonunda, yediği içtiği her şey ve hatta sevgili kızı bile altına dönünce, isteğinden pişman olmuş ve Dionysos’a giderek, bu istediğinden vazgeçtiğini söylemiştir. Bir diğer efsanede ise jüri koltuğunda oturan Midas, Tanrı Apollon ve Tanrı Pan arasında yapılan müzik yarışmasında, oyunu Pan’dan yana kullanmasıyla Apollon’un hışmına uğrar ve kulakları eşek kulağına çevrilir.


Dağlık Frigya’nın Gizemli Topraklarında       

Frigya Krallığı, Kral Midas döneminde, neredeyse Orta Anadolu’nun tamamını kaplarken, Dağlık Frigya denen alan, biraz önce de belirttiğim gibi, Eskişehir, Kütahya ve Afyon arasında kalan geniş bir arazi içerisinde yer almaktadır. Dağlık Frigya, 1993 yılında, 1. Derece Arkeolojik ve Doğal SİT Alanı ilan edilen; ancak daha çok doğanın koruması altında varlığını sürdüren bir bölge.


Ankara-Polatlı yakınlarındaki Başkent Gordion ve Sivrihisar yakınlarındaki Pessinus, işlevleri ve bulundukları yerler açısından, Dağlık Frigya’nın biraz dışında yer almaktadırlar. Pessinus, Friglerin, inançlarına bağlılıklarının göstergesi olarak Tanrıça Kibele’ye adanmış kutsal bir yerleşim yeriydi ve sadece rahiplerin yaşadığı bir kentti. Rahipler, bu toplum düzeni içinde oldukça önemli bir konumdaydılar ve toprakların da büyük bir çoğunluğu onların sayılıyordu. Pessinus, varlığını, Tanrıça Kibele inancının Frig devleti sonrasında, Roma ve Yunan uygarlıklarında da kabul görmesi nedeniyle, rahiplerin yönetimi ile uzun yıllar sürdürecektir. Pessinus Antik Kenti’nden günümüze ulaşan eserler arasında bulunan tapınak yapısı, ilginç mimari yapısı ve bu dönem inancına ilişkin sunduğu ipuçlarıyla öncelikli bir yere sahiptir.


“Kibele’ye en büyük tapınma yeri Pessinus’taydı. Ana Tanrıça’ya ayrılan bu kutsal kentin gerek dinsel, gerek ticari yönetimi, Attis’in adını taşıyan bir takım baş rahiplerce yerine getiriliyordu. Aynı zamanda, panayır yeriydi burası; Tanrı ve Tanrıça onuruna görkemli ayinler yapılıyordu.”3


Gordion ise dönemin başkenti olarak, idari ve ticari işlerin yürütüldüğü, özellikle Kral Midas döneminde üst düzey mimari ve sanatsal anlayışla geliştirilen bir kent olarak; mezarlar, saray ve surlar, evler ve diğer binaların kalıntıları ile günümüze Frigler hakkında en detaylı bilgileri sunan yerleşim yeridir. Kral Yolu, kentin üzerinden geçmekte ve Sardes Antik Kenti’nde sona ermektedir. Ne ilginçtir ki efsaneye göre, Kral Midas’ın dokunduğu her şeyi altın yapmaktan kurtulduğu Paktolos Irmağı (Gediz Nehri) da Sardes Antik Kenti’nden geçmekte ve Sardes’in ırmaktan akan altınla zenginleşmesi hikâyesi ile kesişmektedir. Gordion’da yapılan kazılar, bu kentte yerleşimin Frigler öncesi Hititler zamanında da olduğunu ve sonrasında da devam ettiğini göstermektedir. Günümüze 18 yerleşme tabakası ile ulaşan Gordion’un tartışmasız en kıymetli yapısı, Kral Midas’ın mezarı olduğu düşünülen tümülüs mezarıdır. Friglerin ölü gömme geleneklerine uygun olarak yapılmış ahşap mezar ve bu mezardan çıkarılan tüm eserler, gezenleri hayran bırakacak türdedir.


Dağlık Frigya’da yer alan inanç ve yerleşim merkezi, “Yazılıkaya Vadisi” olarak bilinmektedir. Bu bölge içerisinde yer alan Frig Yazılıkaya’sı, vadinin görülmesi gereken eserleri arasında birinci sırada yer almaktadır. Eskişehir il sınırları içerisinde yer alan Yazılıkaya Vadisi, kaya anıtlarının en görkemlilerine ev sahipliği yapmaktadır. Başlarda Kral Midas’ın mezarı olduğu sanılan Yazılıkaya Anıtı’nın daha sonra, Tanrıça Kibele’ye adanmış bir tapınak olduğu anlaşılmıştır. Frig yazısının henüz çözülememiş olması nedeniyle, bu anıt üzerinde yer alan yazıtın da anlamı henüz bilinmemekle birlikte, anıt üzerindeki olağanüstü taş işçiliği göz kamaştırmaktadır. Dağlarda ve çıplak yarlarda yaşadığına inanılan Tanrıça Kibele için yapılan bu tapınak dışında, bölgenin “Yazılıkaya Kibele İnanç Merkezi” olarak anılmasına neden olacak kaya anıtları ve bunları koruyan kaleler de bu vadide bulunmaktadır. Bunların başında da hemen Yazılıkaya Anıtı yanında bulunan Kırk Göz Kale ile Yazılıkaya Köyü merkezinde oklarla gösterilen yönlerde dağınık olarak bulunan; Küçük Yazılıkaya, Doğanlı Kale, Deveboynu Kaya, Gerdek Kaya Anıtsal Mezarı, Hamamkaya, Bitmemiş Anıt ve Antik Yol gelmektedir. Yazılıkaya Vadisi, Dağlık Frigya bölgesi içinde yer alan, Dağlık Frigya’nın önemli vadileri arasında eserlerine en kolay ulaşılanı olmasına rağmen siz siz olun, Dağlık Frigya gezisine başlamadan önce mutlaka Eskişehir’e ve Afyon’a uğrayarak, kültür müdürlüklerinden bölgeye ilişkin harita edinin. Çoğunlukla tabelaların yetersiz kaldığı ve iz sürerek bulacağınız eserlere ulaşabilmeniz için bu haritalar oldukça yardımcı olacaktır.


Eskişehir il sınırları içerisinde yer alan bir diğer vadi ise “Yapıldak Vadi” olarak anılmakta ve bölge içinde yer alan Yapıldak Asar Kale ile akıllara kazınan bir diğer vadi olmaktadır. Doğanın özenerek şekillendirdiği kayaların arasında ve olabildiğince yüksekte yer alan kaya mezarı, Friglerin akıllara durgunluk veren eserlerinden birisidir. MS 1229 yılına tarihlenen Selçuklu dönemine ait Himmet Baba Türbesi ile farklı dönemlere ışık tutan “Kümbet Vadisi” ise Frig sanatının önemli figürleri arasında yer alan aslan işlemeli mabedi ile bilinmektedir. Salon mezar tarzında yapılmış olan Aslanlı Mabet üzerinde yer alan üçgen alınlıkta, iki aslan birbirine doğru yürürken tasvir edilmiştir.


Vadi boyunca kaya mezarlarının yer aldığı Asmainler Saklı Vadi, kaya yerleşimleri ve mezarlarıyla Zahran Vadisi, tümülüsleri ve Sivrikaya Anıtsal Açık Hava Tapınağı ile Porsuk Vadisi; Eskişehir il sınırlarında yer alan ve Dağlık Frigya içinde bulunan diğer vadilerdir.


Bu döneme ait önemli eserlerin çoğu Eskişehir il sınırları içerisinde yer alsa da gördüğüm kadarıyla Frig Vadisi’ni “Turizm Kuşağı” olarak görüp, öncelikle tabela konusunda daha başarılı bir çalışmaya adını yazdıran il, valiliğin gayretleriyle Afyon olmuş. Ayrıca Afyon Valiliği bu konuda bir adım daha atarak, frigvadisi.org sitesini de kurmuş ve kendi il sınırları içerisinde yer alan Frig dönemi eserlerini, bilinen tüm açıklamalarıyla ve fotoğraflar eşliğinde bu siteye koymuş. Yeri gelmişken, Afyon Valiliği’ni bu çalışmasından dolayı içtenlikle kutlarken, Eskişehir’in de bir ön çalışma niteliğinde hazırladığı “Dağlık Frigya” broşürünü ve haritasını görmezden gelmesem de ilgili kurumlarının bir an evvel Afyon Valiliği’nin çalışmalarını örnek almasını da diliyorum.


Dağlık Frigya, gerek kaya mezarları, anıtları ve kaya yerleşimleriyle, gerekse doğal kaya oluşumlarıyla, ister istemez insanın aklına Kapadokya’yı getiriyor. Bunu açıkça hissedeceğiniz yerlerden birisi de Afyon-Döğer beldesi yakınlarında bulunan Alasma Peri Bacaları ve Kaya Yerleşimleri. Vadi boyunca yer alan peri bacaları arasında gezerek biraz ilerleyince, vadi aşağısında bulunan kaya yerleşimlerine de rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. Döğer beldesi yakınlarında yer alan bir başka önemli eser ise Memeç Kaya Yerleşimi olarak bilinmektedir. Emre Gölü yolu üzerinde yer alan bu büyük kaya yerleşimi hakkında yeterli bilgi edinilecek çalışmalar tamamlanamamış olsa da ilk anda göze çarpan iç yapı detayları arasında, Bizans dönemine ait kilise yapısı ve mezar odaları yer almaktadır. Friglerin bu kaya yerleşimindeki rolleri ve etkileri ise henüz bilinmemektedir. Aynı yol üzerinden Emre Gölü’ne doğru devam ettiğinizde, yol sizi doğa ile tarihin birleştiği muhteşem bir manzaraya çıkaracak. Göl çevresinde yer alan doğal kaya oluşumları bile yeterince etkileyici iken, burada bulunan kaya mezarları da insanoğlunun eliyle bu eşsiz ortama bir katkı olarak varlıklarını sürdürüyorlar. Emre Gölü’ne doğru giderken, “Aslankaya-Kapıkaya” yazan tabela ile sağa doğru dönen yolu dönüş yoluna sakladığımız için biz Emre Gölü dönüşünde bu tabelayı da atlamıyor ve bu sayede, Afyon il sınırları içinde yer alan en etkileyici açıkhava tapınaklarından birisini kaçırmamış oluyoruz. Anıt, yan yüzeyinde bulunan şaha kalkmış aslan kabartması ve ön yüzündeki işlemelerle Friglerin etkileyici zanaatkârlıklarının bir ürünü olarak ziyaretçilerini büyülemeye devam etse de hem insanların hem de doğanın etkisine karşı savaş verir hâle gelmiş. Doğal etkilerle gün geçtikçe yıpranan anıt, Dağlık Frigya üzerinde yer alan hemen bütün eserler gibi, her taşın altında altın bulacağını sanan kimilerinin dinamitli saldırılarına maruz kalmış.


Üçlerkayası ise Afyon ili içinde görmeden dönülmemesi gereken köylerden birisi. İsmini köyün girişinde bulunan ve yan yana duran üç mezar odasından alan köyün üst kısmında bulunan Frig döneminden kalma kaya yerleşimleri ve sarnıç da görülmeye değer. Ayazini beldesi ise Hitit, Frig, Roma ve Bizans eserlerini bir arada barındıran ve Hıristiyanlığın gelişmesinde önemli rol oynamış bir kasaba olarak, günümüzde son derece şaşırtıcı bir yapı sergilemektedir; çünkü Ayazini halkı, tarihî yapılarla iç içe olan günümüz evlerinde yaşamlarını sürdürmektedir. Bu şaşırtıcı alanda çoğunlukla mezar odaları, kiliseler ve şapeller yer almaktadır. Bu eserler arasında en ilginçlerinden birisi de önünde yeni dönem mezarlıklarının yer aldığı, Aslanlı Kilise ve Aslanlı Mezar’ı içinde barındıran kaya yapısıdır. Maalesef, koruma altında olmayan bu eserlerin de kendi hâline bırakılmış olması, üzüntü vericidir. Afyon-Ankara asfaltı üzerinde yer alan Seydiler kasabası içinde bulunan Kırkinler ve Seydiler Kalesi ile Karakaya Peribacaları ve kaya yerleşimleri de Dağlık Frigya dendiğinde önem arz eden yapılar arasındalar.


*** *** ***


Bir anda belirdiler Anadolu topraklarında… Belli ki uzak diyarlardan geliyorlardı; ama uzakları yakın kılmak için kendi kültürlerinde diretmediler ve karıştılar Anadolu’nun kültürel zenginliğine. Hem geldikleri yerlerden, hem vardıkları yerden edindiklerini koydular üst üste; kendilerine bambaşka bir kültür yarattılar böylece. Makedonyalıların Brygler dediği bu insanlar, artık Friglerdi Anadolu’da. Çalışkan, üretken ve inançlıydılar besbelli. Kimine göre savaş meraklısı, kimine göre korkak, kimine göre mutlu ve kimine göre barış yanlısı bir halktılar. İnançlarını ve sanatlarını, birbirinden eşsiz eserlerle taşıdılar geleceğe. Kültürleri gibi dillerini de etkileşim hâlinde oldukları halkların dilleriyle geliştirip, değiştirdiler. Öyle değiştirdiler ki hâlâ sırrına erişilemedi dillerinin ve bu yüzden galiba, hâlâ sırrına erişilemedi tarihlerinin. Geldikleri gibi, bilinmeyen bir zamanda, bilinmeyen bir nedenle ve bilinmeyen bir şekilde, usulca çekildiler tarih sahnesinden; arkalarında büyüleyici eserler, efsane olmuş bir kral, çözülemeyen bir dil ve sırlarla dolu bir geçmiş bırakarak…        

    

Dipnotlar:

1-       Heredotos, “Tarih”, Alfa Yayınları, 2007, Sayfa: 540

2-       Bilge Umar, “Phrygia”, İnkılap Yayınları, 2008, Sayfa: 2

3-       Server Tanilli, “Yüzyılların Gerçeği ve Mirası – İlk Çağ”, Cilt 1, Say Yayınları, 1998, Sayfa: 140

Kaynaklar:

·          Heredotos, “Tarih”, Alfa Yayınları, 2007

·          Bilge Umar, “Phrygia”, İnkılap Yayınları, 2008

·          Server Tanilli, “Yüzyılların Gerçeği ve Mirası – İlk Çağ”, Cilt 1, Say Yayınları, 1998

·          Kolektif, “Friglerin Gizemli Uygarlığı Sergi Katalogu”, YKY, 2007

·          Homeros, “İlyada”, Can Yayınları, 2006

·          Kolektif, “Dağlık Frigya” broşürü, Eskişehir İl Kültür ve Turizm Yayınları

·          www.frigvadisi.org

3 yorum:

  1. Bende bi dönem polatlıda yaşamama rağmen gezip göremedim ama sayenizde gitmiş kadar oldum, inşallah yine yolum düşerde gezerim.Teşekkürler güzel bir yazı olmuş, EMEĞİNİZE SAĞLIK.

    YanıtlaSil
  2. Frigya ile ilgili okudugum en detayli, ilgi cekici ve guzel aciklamayi sizin yazinizda buldum. Elinize ve emeginize saglik. Cok tesekkurler.

    YanıtlaSil
  3. Okurken çok etkilendim.Harika bir tarih,gezi yazisi olmus.Emeģinize saģlik ve çok tesekkùrler.

    YanıtlaSil