9 Aralık 2011 Cuma

BİNLERCE YIL ÖNCESİNİN BAŞKENTİNDEN GEÇMEK: SARDES


MÖ VII. yy… Sardes kentinin orta yerinden geçen Kral Yolu o gün, ağır bir misafire ayrılmıştı. Arabayı çeken atlar, taşıdıkları kişinin değerini bilircesine temkinli ve bir o kadar asil görünüşlüydüler… Lidya Kralı Alyattes, başkentinin akropolüne doğru ilerleyen arabasında, tarihe damga vurduğunun bilincinde midir bilinmez; ama geldiği yol üzerinde, ilk altın sikkenin yapımı için emrini vermiştir… Ve Kral Alyattes bilir miydi ki Fransız Gezgin A. Radet, Sardes’ten bahsettiği notlarına şu cümleyi altın harflerle yazacak: “Her şey, bir buçuk yüz yıl içinde Sardes’te başladı…”…


Lidya Krallığı’nın tam üç kral ailesinin yaşadığı görkemli başkent Sardes, Attalos Çayı’nın taşıdığı altın kırıntıları ve yanı sıra, kent insanlarının ticari zekâları sayesinde, dönemin en zengin ve en refah kentleri arasında yer alıyordu. Ekonomik sıkıntının olmaması, kentteki sosyal yaşama da yansıyor; müzikten şiire, felsefeden mimariye kent, sanat ve kültürün de merkezi hâline gelmeye başlıyordu. Altın takıları ile güzelliklerine güzellik katan Sardesliler, hoş kokulara olan düşkünlükleri ile biliniyor ve ilk parfümü icat ederek bu kokuları üzerlerinde taşıyorlardı. Heybetli yapıları, çıkarılan özgün eserler ve yayıldığı alanla, bugün bile etkileyici ve bugün bile örnek gösterilebilecek bir başkenttir Sardes.



Amerika Birleşik Devletleri’nin katkıları ile 1910 yılında ortaya çıkarılmaya başlanan kentin kazı çalışmaları hâlâ sürüyor. Toprak her adımda tarih fışkırırken, Salihli’nin topraklarında yer alan her ev, bu tarihi taşlardan, yapılardan izler taşıyor. Binlerce yıldır bu toprakları kalkındırmış olan üzüm bağları arasındaki gezintimiz sırasında, sütun taşları önümüze çıktıkça, karşılaşıp durduğumuz bu tarihi kalıntılar nedeniyle gözümüzü yerden kaldıramaz hâle geliyoruz.


MÖ 7. ve 6. yy’larda hüküm süren krallar Gyges, Alyattes ve Kroisos son derece zenginlerdi. Özellikle Kroisos, “Karun kadar zengin” sözünün doğmasına neden olan şahsiyet olarak bilinmektedir. Dünya tarihinde, altın ve gümüş gibi iki ayrı madenden para bastırmış olmasıyla da önemli bir yere sahiptir. Bu üç kral, günümüzde Salihli’nin 4-5 km kuzeyinde yer alan ve Bintepeler olarak adlandırılan, aynı yerde yer alan yaklaşık 150 kadar tümülüsten üçünde ebedi uykularına yattılar. Şan, zenginlik ve statülerinin getirisi olarak böylesine heybetli tümülüsler içerisine gömülen ve hangisi olduğu belli olmasın diye yanına onlarca tümülüsün daha inşa edildiği bu mezarlar, kralların değerli eşyaları ile birlikte gömüldüğü yerlerdi. Elbette ki bugüne kadar, hem de bundan yüzlerce yıl öncesinden, delinmemiş tek bir tümülüs bile kalmamıştır; dolayısıyla dönemin sırlarını aydınlatacak değerli eşyalar da… Şimdilerde bu tümülüslerin “Anadolu Piramitleri” olarak tanıtım çalışmaları yapılıyor ki bu unvanı sonuna kadar hak ettiklerini söyleyebiliriz.



Mezar yapıları bu tümülüslerle son bulmuyor Sardes’te. Tanrıça Artemis için yapılmış Artemis Tapınağı’na giden yol üzerinde, sarp kayalıklara tırmanmayı gözünüz kestirirse, Piramit Mezar olarak isimlendirilen bir mezarla karşılaşabilir ve Sart Çayı’nın karşı kıyısında yer alan tepede bulunan kaya mezarlarını ziyaret edebilirsiniz.



Artemis Tapınağı ise, gerek kazıların geç başlamış olması, gerekse içlerde kalıp gizlenmiş olması sebepleriyle, oldukça korunmuş bir yapıya sahiptir. Sardes’in tamamında olduğu gibi burada da kazı çalışmaları sürdüğü gibi, çıkarılmış olan eserler bile fazlasıyla etkileyici ve hayret uyandırıcı. Dev sütunların arasında gezerken, arka tarafta yükselen Bozdağ’ın görüntüsü, tapınağın ihtişamına ihtişam katan bir manzaranın ortaya çıkmasını da sağlıyor. İnşa edildiği yerin, altın rafineri alanlarının ortasında olması ise o dönemlerin en önemli gelir kapısı olan altının ve altın işçilerinin korunması için tapınağın buraya yapıldığına yönelik yorumlara yol açmıştır. Mücevher atölyeleri de bu rafinelere oldukça yakın inşa edilmiş.


Bolluk bereket içinde geçen Lidya döneminin ardından, şehre hâkim olan Persler, dönemin en önemli kentleri arasında yer alan Sardes’i ele geçirdiklerinde, Ön Asya ve Yunan dünyasında büyük bir korkunun da yayılmasını sağlamışlardı. Çünkü Persler, Lidya Krallığı’nın ünlü ordusunu yenmiş, egemenliklerini ilan etmiş ve böylece güçlerini kanıtlamışlardı. MÖ 334 yılında ise Anadolu’nun pek çok yerinde olduğu gibi Büyük İskender burayı da ele geçiriyor ve Pers egemenliğine son veriyordu. Ardından gelen yıllarda, bu değerli topraklar Roma İmparatorluğu’na katıldı.



Sardes Antik Kenti’nde yer alan, birebir örneğine uygun yapılmış restorasyonu ile Gymnasium, benzerleri arasında en büyük ve en heybetlisi olarak biliniyor. Yaklaştıkça görkemi artan, yaklaştıkça taş ustalığının farkına vardığınız, Roma Dönemi yapılarından olan Gymnasiumun kapısından geçip içinde yol almaya başladığınızda, önünüze çıkan hamam, özgünlüğü ve süt banyosu yapıldığına dair söylenceleri ile karşılar misafirlerini. Bu hamamın en önemli özelliklerinden birisi de gymnasium yapısıyla beraber konumlandırılmasından dolayı “hamam-gymnasium” adı verilen yeni bir mimari türünün oluşmasına neden olmasıdır. Bozdağ’ın tepelerinde, hayvanların otlatıldığı alanlardan bu hamama kadar indiği düşünülen künklerle, sağılan hayvanların sütünün oralardan hamama kadar aktığına dair bir söylence, hamamı düşsel bir dünyanın parçası hâline getirmektedir.



Bu dönemde eklenen mimari yapılardan günümüze gelenlerden birisi de Gymnasyum’un hemen yanında yer alan Sinagog’dur. Sinagog, kentte yaşayan Yahudi azınlık için yapılmış, kentin bütününe hâkim olan ihtişama uyum sağlayacak mimari detaylar içerisinde düzenlenmiş. Günümüzde bile mermer işliği ve göz alıcı yer mozaikleri ile bambaşka bir dünyaya davet ediyor gezenleri.


Hıristiyanlığın yaygınlaşmaya başladığı dönemde inşa edilmiş ve İncil’de de yer alan yedi kiliseden birisi olduğu söylenen kilise ise Artemis Tapınağı içinde yer almakta; dönemin gösterişsiz dini yapılarının bir örneği olarak günümüzde de ziyarete açık hâlde bulunmaktadır.


Roma İmparatorluğu ardından şehir, Türk egemenliği altına girmiş ve 1098 yılında Bizanslıların eline geçtiyse de 1313 yılında Germiyanoğulları tarafından tekrar Türk egemenliğine girmiştir.



Onlarca kültüre ev sahipliği yapan, Lidya Krallığı’nın başkenti, dillere destan, görkemli; müziğin, felsefenin, mimarinin, ekonominin can damarı Sardes; bugün sessizce, geçmişin özlemi ile varlığını sürdürüyor. Kralların gezdiği yollarından bugüne kalanlarla, yiğit sporcularının karşılaşmaları sırasında halkın sesinin yankılandığı gymnasium duvarlarıyla, yorgunlukların, hastalıkların ortadan kaldırıldığı hamam kalıntısıyla, inanışlarının yüceliğini kanıtlarcasına göğe yükselen tapınağıyla, bu şehre bu değeri veren, onu yücelten krallarına verdiği değeri kanıtlarcasına yığılmış tümülüsleriyle, kaya mezarlarıyla, değişen toplumun, değişen düşünce yapısının mimari kanıtlarıyla tek başına bir tarih kitabıdır Sardes ve maalesef her bakışın görebileceği bir özlem yankılanmaktadır her yerinde: Geçmişe özlem… Hak ettiği değerin verildiği, korunup kollandığı günlerde, her adımından kültür ve sanat fışkıran bu kentin, geçmişi özlemesinden daha doğal ne olabilir ki… Hak ettiğinin çok altında ziyaretçi alan, hak ettiğinin çok altında değeri bilinen bu kentin geçmişe duyduğu özlemi gidermek hepimizin görevi olmalı.  


Bu antik kenti sınırları içerisinde barındıran ve gözü gibi kollayan Salihli ilçesi, Ankara- İzmir karayolu üzerinde, İzmir’e 80 km uzaklıkta olan; sürekli önünden geçip gittiğimiz, belki de içinde barındırdığı değerlerden hiç haberdar olmadığımız bir ilçe. Salihli, geçip giderken uğramaktan da öte, mutlaka kalınması, görülmesi, öğrenilmesi gereken bir ilçe. Zengin tarihi değerleri, doğal zenginlikleri ve ticari yapısıyla gelecekte turizmin göz bebeği olacak bir yapıya sahip. Binlerce yıl öncesinin altın topraklarından bugün medet ummamak, onu umursamamak mümkün mü? Lidya’nın başkenti, ihtişam ve zenginlik sembolü, ilklerin beşiği Sardes’i içinde barındıran, kaplıcalarında bulunan jeotermal suyuyla sağlık vaat eden, zengin toprak yapısı sayesinde üzümünden kirazına tüm ürünleriyle ününe ün katan Salihli’den geçerken durduğunuzda; durunca kalmanız, kalınca bir daha ve bir daha gelmeyi istememeniz mümkün olmayacak.